SÜRDÜLEBİLİR KALKINMAYA GEÇİŞ - Mehmet Gürbüz

SÜRDÜLEBİLİR KALKINMAYA GEÇİŞ

SÜRDÜLEBİLİR KALKINMAYA GEÇİŞ

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, durumunu düzeltmek, aşamalı bir şekilde gelişmek, ilerlemek, ekonomik anlamda zenginleşmek olarak tanımlanan kalkınma kavramı, ekonomi biliminde gerçek anlamını bulmaktadır. Kalkınma genel anlamda, devletlerin ulaşmak istediği temel amaç ve aynı zamanda ekonomi ile ilgili veya ilgisi olmayan bir dizi değişkende köklü değişikliklere yol açan bir süreç olarak tanımlanabilir.


Kalkınma, kavram olarak 2. Dünya Savaşından sonra kullanılmaya başlanmıştır. Önceleri de ekonomi biliminin ilgisi dâhilinde olan bu kavram, “ilerleme” terimi ile ifade edilmiştir. Endüstri Devrimi ile başlayan sanayileşme sürecininAvrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinde yaygınlaşmasının getirdiği değişimler ve yenilikler, “ilerleme” kavramı çerçevesinde ele alınmıştır.


Batılılaşma, çağdaşlaşma, modernleşme ve sanayileşme kavramları aslında tek bir durumu anlatmakta, maddi ilerlemesini sağlamış devletlerin kalkınma modelini ifade etmektedir. Kalkınma kavramının, batılılaşma ya da modernleşme ile özdeş hale getirilmesi ile azgelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerin izlediği yoldan gitmesi sonucunda kalkınma kavramı her açıdan tartışmalı hale gelmiştir. Eşitsiz kalkınma, yoksulluk, yoksunluk, işsizlik, açlık, kıtlık gibi birçok sorununun nedeni olarak uygulanan kalkınma modeli gösterilmiştir.

Gelişen bilimin ve teknolojinin yardımıyla dünyanın kaynaklarının sınırlı olduğu ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerin bu kaynakları yeterince tükettiği de ortaya çıkan sonuçlardan birisidir. 1970’li yıllara kadar gelişme için kesin çözüm olarak sunulan kalkınma modelinin, gelir dengesizliği, yoksulluk, açlık, kıtlık, kaynakların tükenmesi, çevre sorunları gibi her alanda bozulmalara neden olduğu anlaşılmıştır.Önceleri bilimsel çevrelerde tartışılan bu sorunlar büyüdükçe tüm dünyanın gündemine geldiğinden, gelişmekte olan veya azgelişmiş ülkelerin sorunlarının nasıl çözülebileceği konusunda yoğun tartışmalar başlamıştır.


Sürdürülebilir kalkınma, uygulanan kalkınma modellerinin yarattığı dünya düzeninin insanlığın yararına olmadığı, izlenen politikalarla kaynakların tükendiği, bu kalkınma stratejilerinin, sonsuz bir ilerleme ve gelişmeyi hedefleyen insanlığın sonunu getirdiğinin kabulü üzerine inşa edilen bir kalkınma modelidir. Buna göre sürdürülebilir kalkınma, bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını ellerinden almadan karşılamaktır.


Sürdürülebilir kalkınmanın tanımı iki temele dayanmaktadır: İlk olarak, ihtiyaç kavramı ve özellikle dünya üzerindeki yoksul kesimlerin temel gereksinimlerini karşılamak; ikincisi de, çevrenin bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçları karşılayabilme yeteneğine teknolojinin ve toplumsal örgütlenmenin getirdiği sınırlamalardır.


Sürdürülebilir kalkınma, herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamayı ve herkesin yaşam standardını yükseltmeyi vaat etmektedir.Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma bir değişim ve dönüşüm sürecidir. Bu kavram, çevre, ekonomi ve toplum arasındaki ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini öngörmektedir.